Links to the old web pages of KKE
İlaçlar işçilere ‘zehir’ mi?
YD-PASOK hükümeti büyük bir riyakarlık sergileyerek halka ucuz ilaç sağlamak adına yasal bir değişiklik yoluna gitti. Fakat bu yasal değişikliğin asıl amacı, halk tabakasının faydalandığı ilaç, muayene ve hemşire bakımı gibi imtiyazların yüküyle birlikte tıbbi bakım alanındaki gittikçe büyüyen devlet harcamalarının yapılacak bu düzenlemeyle azaltılmasıydı. Bu yönde oluşturulan diğer tüm kesintilerle birlikte, 2009’da 5,3 milyar avro olan kamu ilaç harcamaları bütçesi, 2014’te 2 milyar avroya gerilemiş olacaktı.
Böylelikle toplamda, olağan bütçeden yapılan sağlık harcamaları 2013’te 5,434 milyar avro iken, 2014 itibariyle 4,361 milyar dolara düşmüş olacak. Yani yüzde 19,7’lik bir azalma söz konusu.
Hükümetin uyguladığı bu değişiklikle birlikte tasarruf edilen meblağ sadece ilaç endüstrisindeki en düşük ekstra kârların azaltılmasıyla sağlanıyordu. Fakat uzun bir sürecin ardından kârları artınca, kriz koşullarında dahi buna karşı çıkan insanlara yönelik önlemler alındı ve hastalar sağlık hizmeti için ödeme yapmak zorunda kaldılar. Kapitalist kriz altındaki Yunanistan’ın 2011 yılına kıyasla 2012 yılında ilaç sektöründeki net kârını üçe (yüzde 1,2’den yüzde 3,6’ya) katladığını unutmadık. 2013’te de yeni bir kâr artışı bekleniyor. Zira Yunan İstatistik Servisi’nin tarihine göre ilk altı ayda üretim hacmi yüzde 10.7 oranında artmış bulunuyor.
Bu koşullar altında, sosyal güvenlik fonu tarafından karşılan ilaçlar listesinden yüzlerce ilaç çıkartıldı ve hastalar artık ilaç ücretlerinin yüzde 100’ünü karşılamak zorunda kalıyorlar. Ayrıca hasta katkısın yüzde 0 olduğu birtakım ilaçların da bundan böyle yüzde 10 veya yüzde 20’sini hasta karşılayacak. Yani ilaç fiyatlarında bir azalma ve ucuz jenerik ilaçların dağıtımında bir artış olduğu görülse de, sosyal güvenlik fonu tarafından karşılanan ilaçlardaki hasta katkı payının yüzde 9’dan (2010) yüzde 24’e yükselmesiyle birlikte aslında hastalar ilaçlara eskisinden çok daha fazla ücret öder hâle gelmiş durumda ve bu oranın ilerleyen tarihlerde daha da artacağı söyleniyor.
Hükümetin bu politikası tepkileri kışkırtır elbet fakat hepsi aynı kritere sahip değil. Resmi muhalefet partisi SYRIZA, hükümetin çok ulusluların lehine fakat yerli ilaç endüstrisinin aleyhinde yaptığı bu değişikliği kınayarak, partisinin seçimleri kazanması halinde “sol, yurtsever bir hükümet” olacakları ve “ulusal ilaç endüstrisi”ni destekleyecekleri sözünü verdi.
Buradan anlaşılacağı üzere SYRIZA, halkın gerçek çıkarları açısından hükümete karşı bir tavır sergilemiyor. Bu konuda yaptığı eleştiri yalnızca kendi pazar payını koruma yahut arttırma arayışı içinde olduğunu gösteriyor. Partinin bu konudaki duruşu, ilacı kapitalist işletmelerin ürettiği bir meta olarak görmesinden kaynaklanıyor.
İlacın bir meta değil, sosyal hak olması gerektiğini düşünen Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ise, ilaç sektörünün sermaye kısmına olumlu ya da olumsuz oyla katkıda bulunmayı reddetti.
SYRIZA partisi ve hükümet, kapitalist gelişme doğrultusunda yönettikleri ilaç endüstrisi konusunda aynı madalyonun iki farklı yüzü olmaktan ibaretler. İşçilerin ücretlerinden kısılmasından, hastaların ilaca ve sağlık hizmetine daha fazla ödemesinden ve yapılacak olan bazı ücretsiz hizmetlerin “hayır kurumları” tarafından yapılmasından yanalar.
Hükümet yarışındaki bu politik çekişmede işçilerin manfaatine olan hiçbir şey yok. Çünkü işçi, hangi sermayenin kendisini istismar edeceğini seçmemelidir, kimlerin ona bütün parasını alacağı ilaca harcatacağını ve kimlerin daha çok kâr güdebilmek amacıyla ona ilaç teminiyle şantaj yapacağını seçmemelidir.
Sosyal güvencesi olsun olmasın, herkesin tam devlet-destekli ücretsiz ilaç satın alabilmesi adına bu politikayı güden tüm partilere, yerli yabancı iş gruplarına ve bunları desteklenmeye karşı halkın kendi bayrağını yükselterek mücadele vermesi gerekmektedir. İlaç endüstrisinin kamulaştırılması ve devletin tüm ülkede eczane ağı kurarak devlet hastaneleri ve sağlık merkezlerinin ücretsiz ilaç dağıtması adına mücadele verilmelidir. Bu sadece hükümet değişimini değil, aynı zamanda iktidardaki sınıf değişimini de gerektiren bir şeydir.